DİNİ BİLGİLER KAYNAĞI
  DİNİ HİKAYELER
 

       

ÇİÇEK ve SU


Günün birinde bir çiçekle su karsilasir ve arkadas olurlar.
İlk önceleri arkadaslik olarak devam eder iliskileri.
Tabii ki her zaman lazimdir arkadaslik birbirini tanimak için. Gel zaman git zaman, çiçek o kadar mutlu olur ki suyun yaninda, içi içine sıgmaz olur artık ve anlar ki suya aşık olmustur. İlk kez aşık olan çiçek etrafa kokular saçmaya baslar "sırf senin hatırın için ey su," diye.
Öyle bir zaman gelir ki artik su da içinde çiçege karsi bir seyler hissetmeye baslar.
Farkeder ki "çiçege asik oldum." ama su da ilk defa asik oluyordur.
Günler ve aylar birbirini kovalar ve çiçek "acaba su beni sevmiyor mu?" diye düsünmeye baslar.Çünkü su pek ilgilenmemektedir çiçekle... Halbuki çiçek alışkın degildir böyle bir sevgiye.
Ve dayanamaz bir gün, çiçek suya "seni seviyorum." der. su "ben de seni seviyorum." diye cevaplar. Aradan zaman geçer ve çiçek yine suya "seni seviyorum." der. Su "ben de." der. Çiçek sabirlidir.
Bekler, bekler, bekler... Artik öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz olur artik etrafa. Ve son kez suya "seni seviyorum." der. Su da "sana söyledim ya, ben de seni seviyorum." der. 
Gün gelir çiçek yataklara düser. Rengi solmus, çehresi sararmistir çiçegin. Yataklardadir artik çiçek, su da basinda bekler öylece çiçege yardimci olmak için.

Ama bellidir ki artik çiçek ölecektir ve son kez zorlukla basini döndürerek çiçek, suya der ki:
"seni ben gerçekten seviyorum."Çok hüzünlenir su bu durum karsisinda ve son çare olarak bir doktor çagirir.
Doktor gelir ve muayene eder çiçegi. Muayeneden sonra söyle der doktor: "hastanin durumu ümitsiz, artik elimizden bir sey gelmez."
Su merak eder sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalik nedir diye, ve sorar doktora "hastaligi nedir?" diye,doktor söyle bir bakar suya ve der ki "çiçegin bir hastaligi yok dostum.
Bu çiçek sadece susuz kalmis, ölümü onun için." der.

Ve anlar ki su artik, sevgiliye sadece "seni seviyorum." yetmemektedir..


GİTMEYE HAZIRIZ

Ali Râmitenî hazretleri ömrünün sonlarına doğru kalbine gelen ilâhî bir emirle Buhârâ' dan Harezm' e göçtü. Harezm' e geldiği zaman sur kapısında konakladı ve o yerin pâdişâhına iki talebesini gönderdi.

Talebelerine; “Sultâna gidiniz. Fakir bir dokumacı, şehrinize gelmiştir. Müsâade ederseniz burada kalacak, izin vermezseniz tekrar geri gidecektir, deyiniz. Şâyet izin verirse, sultânın elinden mühürlü bir vesîka alınız.” buyurdu. Talebeleri gidip sultâna durumu arz ettiler. Sultan böyle bir isteği ilk defa duyduğu için tuhaf karşıladı. Fakat gelen talebeleri de kırmayarak mühürlü bir vesîka verdi. Bu vesîkayı talebeler hocalarına getirdiler. Azîzân hazretleri şehrin kenarında bir semte yerleşti. Her gün işçilerin toplandığı pazara gidip, içlerinden birkaç kişiyi alırdı. Onlara günlük yevmiyelerini sorduktan sonra; “Şimdi abdestlerinizi alıp, ikindi namazına kadar sohbetimize katılınız. İkindiden sonra da ücretlerinizi alıp evlerinize dönünüz.” buyururdu. İşçiler, çalışmadan oturmak sûretiyle, ibâdetlerini de yaparak hiç işitmedikleri şeyleri öğreniyorlar, akşama doğru ise ücretlerini almayı ganîmet biliyorlardı. Ali Râmitenî' nin sohbetine bir defâ katılan kimse, sohbetin lezzetine doyamayıp, bir daha Azîzân hazretlerinden ayrılamıyordu. Bu durum, bütün şehre yayıldı. Herkes Ali Râmitenî' nin talebesi olmak, câna can katan sözlerini işitmekle şereflenmek için kapısına koştular. Her gün evi dolup dolup boşaldı, duâsını almak için herkes birbiriyle yarıştı. Nihâyet bâzıları, durumu sultâna şöyle anlattılar: “Şehirde bir hoca türedi, herkes akın akın ona koşuyor. Onun yolunda yürüyor, bir dediği iki edilmiyor. Bir arzusunu, emirmiş gibi yapmak için yarış ediyorlar. Bu gidişle şehirdekiler, onu başlarına sultan seçerler de saltanatınızdan olursunuz. Şimdiden çâresine bakmazsanız, sonu iyi olmaz. Yine de siz bilirsiniz...” Sultan, Ali Râmitenî' nin şehirden çıkması için bir ferman yazdırıp adamlarıyla gönderdi. O da gelen adamlara; “Biz, koynumuzda şehre girebileceğimize ve orada yerleşeceğimize dâir altı imzâlanmış, mühürlenmiş bir ferman taşıyoruz. Sultan, eğer kendi imzâsını, mührünü ve müsâdelerini inkâr ediyorsa, biz çıkıp gitmeye râzıyız.” cevâbını verdi. Bu cevâbı sultâna bildirdiler. Sultan, verdiği müsâdeyi geri almak küçüklüğüne düşmedi. Ayrıca Ali Râmitenî hazretlerini ziyâret edip sohbetine katıldı. Onun sohbetindeki lezzeti, nasîhatlerindeki inceliği iyi anlıyan sultan, onun en önde gelen talebelerinden oldu.


TÖVBE

Sehrin en zengin ve dindar ailesinde yetisen Fahri arkadaslari yüzünden bir türlü kötü yoldan cikamaz.Parasi bol oldugu icin arkadaslarina bakan ve uyusturucu bagimli olan Fahri gün gectikce dahada batakliga dogru gider.Annesinin nasiyatini dinlemeyen ve Bababasina hic saygisi olmayan Fahri bir gün evden atilir.Arkadaslarinda yatip kalkan ve maddi durumda sorun yasiyan Fahri hirsizlik yapmaya baslar.Birgün Annesini yanliz oldugunu bilen Fahri eve gider ve Annesinden para ister.A nnesinin vicdani rahat etmez ve para verir,söyledigi tek kelime ogluna:"Oglum tövbe et imana gel,Allah her yolunu acar yardim eder sana" bunu dinlemeyen Fahri evden gider.Ertesi gün yaptigi soygun yüzünden tutuklanan Fahri Cezaevine konulur.Kogusunda ayni sabika yüzünden yatan mahkum arkadasiyla sohbete baslar.Ailesinin cok Zengin oldugunu söyler ama yinede hirsizlik yaptigini anlatir.Günler gectikce ikili cok iyi arkadas olurlar ve hapisteki zamani gecirirler.Bir Gecesi ter icinde kalkan Fahri kogus arkadasini uyandirir:"Ahmet annemin sesini duyuyorum,tövbe et diye yalvariyor" takma kafana der Ahmet o bu Rüya sen yat diye cevaplar.Her gece ayni sesleri duyan Fahri birgün güzel abdest alip tövbe eder.Dini kitaplar okuyup dua ögrenmeye baslar.Ahmetse orali hic olmaz.Seneler gecmis Ahmetin tahliye günü gelmisti."Fahri annenin adresini verde elini öpmeye gideyim senden selamlar söyliyeyim der." buna cok sevinen Fahri adresini verir ve Annesine cok selam söylemesini ister.Cezaevinden cikan Ahmet hemen taxiye atlar dogru adresse dogru yola cikar.Beyninden gecen tek düsünce Ailesi zengin iyi esya calinir düsünen Ahmet sonunda adresse ulasir.Zile bastiginda karsisinda Kapali bir kadinla karsilasir:"Merhaba Yenge ben oglunuzun mahkum arkadasi,sizin ellinizi öpmeye geldim ve ayrica oglunuzdan cok selamlar getirdim der ve iceri girer" cok sevinen Anne hemen Yemek hazirlamaya mutfaya gider,bu bos zamani degerlendiren Ahmet masada buldugu cantayi acar ve icinden para ve altinlari alip gizlice kacar.Mutfaktan gelen Anne genc cocugu göremeyince cantaya bakar ve esyasinin calindigini anlar.Cok üzülen Anne agliyarak ogluna mektup yazar:"Oglum sagol selamini aldim ama Arkadasin altinlarimi ve parami alip kacti" mektupu alan Fahri cok üzülür ve Annesine mektup geri yazar intikam sözüyle.Seneler gecer ve Fahrinin tahliye günü gelir.Hapisden cikan Fahri efendi bir delikanli olmus ve uzattigi sakal sayesinde tanilmiyacak hale gelmis.Annesin evine gitmeden dogru Ahmetin yasadigi evin Adresine gider.Zili caldiginda kapiyi acan teyze derki"Ahmet yok o icki mekaninda takilir " verdigi adresse giden Fahri sonunda Ahmeti sarhos halinde bulur:"Merhaba dostum degip yanina yaklasir" "sende kimsin der Ahmet" tanilmadigini fark eden Fahri birsey demez ve kolundan tutup götürür.Ayakta zor duran Ahmet hic birsey hatirlamaz.Fahri evinin arkasindakki kulübeye Ahmeti sokar ve onu iple baglar.Odada sadece bir tuvaletle cesmenin bulundugu yerde uyanan Ahmet sasirir.Nasil buraya geldigini ve kim neden getirdigini bilmeyen Ahmet elindeki ipi cözmeye basarir.Kapiyi acamayan Ahmet beklemeye baslar.Ilk gün gecer ve hala kimse kapiyi acmaz.Ahmet sikilmaya baslar su icerek karnini doyurur.Sag sola yürüyüp cok düsünen Ahmet hala bilmez neden burda oldugunu.Duvardaki yazi ona cok takilir.Cesme diye bir kelime yaziyordu duvarda.Cesmeye bakar ama hala anlamini anlamaz.4 gün olmustu Ahmet umudunu kesmeye baslar.Her yeri inceleyen Ahmet kösede yerde bir zarf bulur.Icini hemen acan Ahmet ayni kelimeyle karsilasir.Cesme yaziyordu icinde sadece.Cesmeye dogru yönelen Ahmet iyice düsünür.Cesmede sadece su icilir ve abdest alinir düsünen Ahmet sonunda Fahrinin sözleri aklina gelir.Güzel abdest alan Ahmet avucunu acar ve dua eder:"Allahim affet beni cok günahlar yaptim tövbe ediyorum daha yapmiyacagim der" bunu izleyen Fahri o anda kapiyi acar ve Ahmetin önüne cikar.Neye ugradigini farkina varan Ahmet bu sözleri fahriye dedi :Beni önce Allah sonra sen Affet,ben sana kötülük yaptim ama sen karsilik olarak bana en güzel iyiligi yaptin" Fahri basini salliyarak birbirleriyle kucaklasirlar.


 

EVLAD YETİŞTİRMEK

Kınalızâde Ali Çelebi, kişinin, Peygamber efendimizin; “Ben ümmetimin çokluğu ile övünürüm” hadîs-i şerîfine muhâtab olabilmesi için, evlâd terbiyesine büyük önem ve ehemmiyet göstermesi gerektiğini bildirirdi. O bir vâzında şöyle demiştir:

“Bir adamın ister erkek, ister kız bir çocuğu doğarsa, önce Allahü teâlâya şükür ve senâ etmeli ve bunu Hakk' ın bir hediyesi bilmelidir. Fakir veya âile efrâdı kalabalık da olsa bundan sıkılmamalıdır. Mümkündür ki bu doğan çocuğun başında saâdet var ve rızkının çoğalmasına sebeb olacaktır. Koca, zevcesine “Niçin kız doğurdun?” diye konuşmamalıdır. Zîrâ bu kadının elinde olmayan bir şeydir. Bir adamı elinde olmayan bir şeyden dolayı kötülemek veya azarlamak cehâletten ileri gelir. Yeni doğan çocuğa güzel isim vermelidir. Fâzıl zâtlardan birisi evlâdına dermiş ki:

“Ben size doğmanızdan evvel, doğduğunuz zaman, doğduktan sonra iyilik edip duruyorum.” Doğmazdan evvel iyilik nasıl olur? derler. Dermiş ki:

“Doğmazdan evvel sizi iyi, temiz, soyu-sopu belli bir kadından kazandım. Alçak âilelerden kadın almadım ki, hayâtım müddetince bu sebeple kötülenip kınanmayacaksınız. Doğduğunuz zaman da size iyi bir ad verdim ki yaşadıkça çirkin bir isimle çağırılmayacaksınız. Doğduktan sonra da okuttum, terbiye ettim ki, bu sâyede akrânınız içinde mümtâz oldunuz.

 
 
  Bugün 13051 ziyaretçi (24763 klik) kişi burdaydı! (© 2007-2008 Copyright ßy_sedat_0550 @hotmail.com)  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol